Cinsel İşlev Bozukluklarında Kaygının Etkisi

Cinsel İşlev Bozukluklarında Kaygının Etkisi

 

Anksiyete (kaygı), cinsel işlev bozukluklarında genelde en sık görülen faktör olup kaynağı ne olursa olsun cinsel yanıta eşlik eden haz hissini engeller. Psikolojik kaynaklı cinsel işlev bozukluklarının çoğunluğu fobik bir özellik taşır. Cinsel davranış hoş olmayan bir biçimde, çoğunlukla hayal kırıklığı ve gerginlikle, yani olumsuz bir yaşantı ile son bulur. Kaygı cinsel işlevi her zaman bozmamakta burada kaygı düzeyi ve öyküsü önem taşımaktadır. Kaygı orta düzeyde olduğunda artırabilir, fazla olduğunda cinsel fonksiyonlarda soruna neden olur.

Çoğu klinisyen ve araştırmacı, cinsellik ve anksiyetenin farklı kutuplarda yer aldığını düşünseler de, bağlantının belirginliği açısından kuşku taşımazlar. Cinsel dürtülerin kaygı yaraTtığı düşünülürken, kaygının da hem insan hem de hayvanda cinsel uyarılmayı kısmi de olsa artırdığı saptanmıştır. Deneysel ortamlarda oluşturulan yapay anksiyete cinsel isteği artırmaktadır. Ancak anksiyete, cinsel işlev bozukluğu olan bireylerde paradoksal etki göstererek cinsel yanıtta azalmaya yol açmaktadır.

Cinsel uyarılma bilişsel olarak olumlu kontrol duyumuna neden olur ve erotik uyarıya olan dikkati arttırır ve fizyolojik olarak uyarılmaya neden olur. Cinsel işlev bozukluğu bulunan kişilerde ise yetersizliğin oluşturduğu olumsuz düşünce, kişinin cinsel performansına ve erotik olmayan uyaranlara odaklanmasına yol açarak cinsel işlevi olumsuz etkiler. Bu nedenlerle cinsel işlevler ve anksiyete arasındaki ilişkinin çelişkili birlikteliği içinde barındıran bir nitelik taşıdığı öne sürülebilir.

Bilindiği üzere tehdit algısının abartılı idrakiyle anksiyete ve seçici dikkat artmaktadır. Marcel von den Hout’un yaptığı bir çalışma, seçici dikkat ile anksiyete arasındaki diyalektiği sorgulamış sonuç olarak seçici dikkatin varlığının anksiyeteye yatkınlığın belirteci olduğu bu nedenle dikkatin dağıtılmasının performans anksiyetesini azaltabileceği yorumunda bulunmuştur. Gerek cinsel işlev bozukluğu gerekse de anksiyete bozukluğunun bilgi işlemleme süreçlerinin benzer olduğu vurgulanmıştır.

Anksiyete bozuklukların alt tiplerindeki cinsel işlev bozukluğu araştırmaları, sınıflandırmaya ikincil olarak başlamış olup son yıllarda artış eğilimindedir. Bazı klinisyenler DSM-IV-TR tanı kriterlerinden olan başka bir psikiyatrik bozukluğa ikincil olmama koşuluyla cinsel işlev bozukluğu tanısı konulması koşulunu eleştirmekte, bu durumun araştırma süreçlerini sekteye uğrattığını düşünmektedirler. Birincil cinsel işlev bozukluğunun ve çoklu nedenselliğin klinisyenin gözünden kaçmaması için böyle bir uygulamanın zorunluluğu hesaba katılırsa bu konuda taraf tutmanın güçlüğü anlaşılacaktır.

Panik ve obsesif kompulsif bozukluk hastalarını değerlendiren çalışmalar benzer sonuçlar vermekte, hem kadın hem de erkek hastalarda cinsel ilişki sıklığı’nın az olduğu, obsesif kompulsif bozuklukta hem kadınların hem de erkeklerinin cinsel işlevlerinin panik bozukluğa oranla daha olumsuz etkilendiği, kadınlarda anorgazminin daha sık bulunduğu, panik bozuklukta ise cinsel kaçınmaların daha yüksek olduğu saptanmıştır.

Sosyal fobi ile ereksiyon bozukluğu arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalardan elde edilen sonuçlar incelendiğinde ereksiyon  problemi yaşayanların üçte ikisinde başta sosyal fobi olmak üzere eksen I psikiyatrik bozukluk saptanmıştır. Sosyal fobide ereksiyon bozukluğu  oranının 2. 5 kat arttığı saptanmıştır.  

Posttravmatik stres bozukluğu ile ilgili çalışmalarda tüm aşamalarda işlev bozukluğu saptanmıştır.

Yaygın anksiyete üzerine yürütülen tartışmalar, tanıda yaşanan güçlükler ve yüksek eş-hastalanım, bu konuyla ilgili yapılan çalışmaların sayısının sınırlı olmasına yol açmaktadır. 1996 yılında 61 erkek ve 92 kadından oluşan anksiyete bozukluğu hastaları üzerinde yapılan bir çalışmada, anksiyete grubunda kontrollere kıyasla daha sık cinsel işlev bozukluğu saptanmış, panik bozukluk ve sosyal fobide, yaygın anksiyeteye göre cinsel işlev bozukluğu daha fazla bulunmuştur. Yine başka bir çalışmada cinsel işlev bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğunda daha fazla saptanırken panik bozukluk ve sosyal fobide istek azlığı saptanmamıştır.

Anksiyete, sertleşme bozukluğunda önemli rol oynamaktadır. Anksiyete inhibe erektil cevapla ilişkilidir ancak yaygınlaşmış kaygı uyarılmayı ve yanıtsallığı artırabilir. Buradan sempatik aktivasyona yol açan anksiyete ile boşalma eşiğini regule eden sempatik yolaklar arasındaki bağlantı daha net anlaşılabilir. Erken boşalma sorunu olanlarda sertleşmenin oluşma süresinin normal bireylerle aynı olduğu, sertleşme niteliğinin daha düşük olduğu sonucuna varan çalışmalar vardır.

Anksiyete ve erken boşalma arasında ilişkiyi inceleyen çalışmalar irdelendiğinde, fizyopatolojik açıdan cinsel ilişki döngüsünde otonomik cevaplarda bireysel farklılığın önemli rolü olabileceği, bilişsel açıdan ise aşırı uyarılmışlık, kontrol azlığı veya yokluğundan bahsedilmektedir (Colpi, Fanciullacci, Beretta, Negri, Zanollo, 1986). Pudental afferent sinirlerin uyarılmasına yanıt olarak erken boşalmada daha güçlü ve büyük olayla ilişkili potansiyel (evoked potential) oluşmakta, efferent yolaklarda ise kısa latanslar oluşmaktadır. Bazı çalışmalar ise erken boşalmada genital reseptör duyarlılığının çok az veya hiç rol oynamadığını saptamışlar. Dahası azalmış penil duyarlılığından bahsedenler bulunmaktadır. Sertleşme bozukluğunun eşlik etmesinin boşalma süresini daha da kısalttığı saptanmıştır.

Erken boşalma olan bireylerde cinsel uyaran sonrası uyarılmanın arttığı ve pik seviyesine ulaşma süresinin daha kısa olduğu düşünülmesine rağmen son çalışmalar normallerden fark olmadığı hatta azaldığından bahsetmektedir. Uyarılma ile boşalma arasında bağlantı sorunundan bahsedilmektedir. Normal döngüde parasempatik stimulasyonu sempatik aktivite takip eder. Erken boşalma da ise anksiyeteye bağlı sempatik akivasyon daha önce oluşmakta veya parasempatik yolaklarla bağlantı problemleri olduğu yorumu yapılmaktadır.

Genel olarak anksiyete cinsel ilişkide; karşı tarafı tatmin edememe, sertleşmeme, erken boşalma, kıyaslanma kaygısı, orgazm olamama korkularına neden olur. Cinsel haz ve zevk yerine endişe ve korku hakim olur. Cinsellikte anksiyetenin nedenleri; cinsel mitler, uyarılma ve orgazm güçlüğü, ereksiyon sorunu, kıyaslanma korkusu, partnere karşı duyulan gizli öfke veya olumsuz duygular, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, erken boşalma, kendini başkalarına beğendirme isteği, vajinismus, çocuklukta görülen baskılar, hamile kalma korkusu, cinsel hastalıklara yakalanma korkusu, ilişki sorunları, ekonomik ve aileyle ilgili sorunlar, çözülmemiş ödipus kompleksi, terk edilme korkusu, dikkat eksikliğinin olması sayılabilir.

Cinsel ilişkide anksiyetenin tedavisi; cinsel terapi sürecinde soruna neden olan etmenlerin tespit edilip çalışılması, doğru cinsel bilgilerin verilmesi, ev ödevleri ve cinsel egzersizler ile mümkündür. Ayrıca bazı sorunlarda kaygı giderici ilaç tedavisi de etkilidir.  Cinsel ilişki öncesi rahatlama ve gevşeme anksiyeteyi azaltıcı bir etki sağlar.

 

Feyzullah ALPMAN

Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist

 

 

 

 

Kaynaklar:

  • Althof SE et al. Cinsel işlev ve işlev bozukluğunun psikolojik ve kişiler arası boyutları (İçinde) Seksüel tıp erkek ve kadında seksüel fonksiyon bozuklukları. Kadıoğlu A. (Çev.). İstanbul, İstanbul Tıp Kitapevi, 2005
  • Angst, J.: Sexual Problems in Healthy and Depressed Persons. Int. Clin. Pharmacol.,  1998.
  • Barlow, D., Van Den Hout, M., Attention, arousal and expectations in anxiety and sexual disorders. J. Aff. Disorders., 2000.
  • Kaplan, H.S.: The New Sex Therapy: Active Treatment of Sexual Dysfunctions. New York, Brunner/Mszel, 1974
  • Keçe, A. C., Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı, Ankara, 2006
  • Masters, W.H., Johnson, V.E.: Human Sexual Response. Boston, Little Brown Co, 1966.